(H)

(H)


65 - (Harise) : Bir yaradır ki, kan çıkmaksızın yalnız deri yır­tılmış olur, başa veya yüze mahsus yaralardandır.

66 - (Hâşime) : Başa veya yüze isabet eden bir yaradır ki, bun­da kemik kırılmış olur,

67 - (Habs) : Tutmak, tevkif etmek, men eylemek, bir şahsı ve­ya bir malı bir mevkide nezaret altında bulundurmakdir. Bu cihetle habs, «habsi nefs», «habsi ayn» kısımlarına ayrılır. Habsin mukabili, hılâdır, ıhladır, tahliyedir. Gaziler için at ve amme için akar, eşcar vakf edilme­sine de habs, hubüs denir. Piyadelere de süvarilerden geri kaldıkları için, «hubüs» denilmişdir. Habs edilen şahsa veya mala «mahbus», habs edi­len yere de «mahbis = hapishane, tevkifhane denilir. Mahbes de habs manasınadır. Tam bir günlük habs, bir habsi medîd sayılır.

68 - (Had)': Lûgatde men manasınadır. Nâsi girib çıkmakdan men etdiği için bevyaba, seccana haddad denilmişdir. Bir şeyin mahiye­tini tarif ve tayin eden şeye de had denir ki, cem'i «hudud» dur.

Gayri menkullerin ıüh ayetler i ne, yani: sinirlerine de «hudud» deni­lir. Çünkü bunlar, gayrimenkulierin arazinin sahalarını tayin, başka­larına karışmalarını men eder. İşte bu münasebetle bir kısım cezalara da hudud adı verilmişdir. Zira bu cezalar, mazarratları bütün beşeriyete do­kunan bir takım fena hareketlerden insanları zecr ve men eder. Bunlar, mücrimler hakkında birer ukubet olduğu gibi müşahidler hakkında da birer ibret ve intibah vesilesi teşkil eder ve âmmenin menfaatlerini mu-tazammın bulunur.

69 - (Haddi sirkat) : Şartları mevcuçi ve usulü dairesinde sabit olan bir sirkatden dolayı sârik = hırsız hakkında kat'ı uzuv suretiyle yapılacak bir ukubetdîr.

70 - (Haddi sekr) : Hamrden başka müskir meşrubatdan birinin bü'ihüyar içilmesinden mütehassil sarhoşlukdan dolayı icab eden uku-

1 betdir ki, mikdarı haddi hamr gibidir.

71 - (Haddi hanır) : Az veya çok mikdarda bil'ihtiyar hamr de­nilen mayi müskirin içilmesinden dolayı tatbiki icab eden ukubetdir ki, hur ve hurre hakkında seksen, rakik hakkında da kırk celdedîr. Buna «haddi şürb» de denir.

72 - (Haddi kazf) : Bir muhsen veya. muhseneye, yani: mükellef,nur, müslim, zinadan afif = zinadan nefsini siyanet etmekle maruf bir kimseye dan adilde ta'yir ve şetm kasdile zina isnad eden mükellef bir şahıs hakkında tatbik edilecek bir ukubetdir ki, bunun mikdarı, hur ve hurre hakkında seksen, rakik hakkında da kırk değnek darbesidir.

73 - (Haddi zina) : Şeraiti dahilinde vaki ve sabit olan zina fa-zihasmdan dolayı mürtekibi hakkında tatbik edilecek bir ukubetden iba-retdir. Bu ukubet, muhsen ve muhsene olanlar hakkında recimden, ih­san sıfatını haiz olmayanlar hakkında da celdeden îbaretdir. Bu oelde-lerin adedi, hur ile hurre hakkında yüz, rakik hakkında da ellidir.

74 - (Hududi seriye) : Âmme mesalihi için, yani: içtimaî heyete aid fesadları def, menfaatleri celb için ifası icab eden ve mikdarları şer' an muayyen bulunan haddi sirkat, haddi sekr, haddi hamr, haddi kazf, haddi zina ile yol kesicilere mahsus hadden ibaretdir. Bunlara «hududi hâlise» denildiği gibi «hukukullah* da denir.

75 - (Hudtıdda velayeti istifa) : Sirkat gibi, şürbi, hamr gibi es­babı hududi irtikâb eden mükellef şahıslar hakkında icab eden şer'î had­leri tatbik etmek salâhiyetinden ibaretdir. Bu salâhiyet, âmme namına hareket eden veliyyül'emr ile hâkimlere aiddir.

76 - (Mırz) : Bir mâlin adet veçhile muhafazasına mahsus nıa-haldir.

77 - (Hirz bîııefsihi) : içinde eşya saklanmak üzere ha-zirlanıb içe­risine izinsiz girilmesi memnu olan herhangi bir yerdir. Evler, dükkân­lar, çadırlar gibi. Sandıklar, kasalar da bu hükümdedir.

«Hırz bigayrihi» ise esasen eşya saklamak üzere müheyya ve izin­siz girilmesi memnu olmayıb içerisine konulacak malların yanı başın­da muhafızı bulunan herhangi yerdir. Mescidler, yollar, sahralar bu kı­sım hırzdan sayılır.

78 - (Hükümetin) : Gayri mukadder bir erş demekdir. Yani: mikdarı şer'an muayyen olmayıb ehli vukufun usulü dairesinde takdir ve tayin edeceği diyetdir. Buna «hükmül'adl» de denir.

79 - (Hükûmetirelem) : Şecce veya cirahesi iltiyam ke3b edib de eseri kalmamış olan meşcuc veya mecruh için çekmiş, olduğu elemden dolayı ehli vukufun takdir edeceği bir erş, bir zeman demekdir. Buna «ersi elem», yani acı bedeli de denilmektedir. [9]